dr. pozitif
daha sağlıklı • daha ince
daha genç • daha mutlu
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
haberler
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
haberler
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
___________________________
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder
Metabolik sendrom: Kilo-kolesterol-tansiyon-şeker
Metabolik sendrom-
Refah toplumunun ölümcül dörtlüsü:
Şişmanlık, şeker, kan yağları ve yüksek tansiyon
Dr. Ömer Dönderici/ dr. pozitif

(Tablo: Albert Dürer. "Mahşerin
Dört Atlısı)

Bir zamanlar mavi gezegen

İlk insanın ne zaman ve nerede ortaya çıktığı hâlâ tartışılıyor. Şimdilik cevap, yüz binlerce yıl önce ve Afrika'da gibi görünüyor. Ama ilk atalarımızın ciddi açlık tehdidiyle karşı karşıya olduğu bir gerçek. Tarım ve hayvancılık bilgileri olmadığından, tabiatın kendilerine bahşettikleriyle yetinmek zorundaydılar. Tabiatsa -başta mevsim olmak üzere- koşullara göre, bazen cömert, bazen cimriydi. Besin bulmanın süreksizliği yüzünden, ancak bereketli dönemlerde en iyi depolayabilenler, kıtlık dönemlerinde sağ kalabildiler. Bir bakıma bizler, iyi depolayabilen yani şişmanlamaya yatkın ataların torunlarıyız. Ötekiler yaşam savaşını yitirdi ve döl veremediler.

On bin yıl kadar önce, hayvanları evcilleştirip, çoğaltmayı ve tohum ekerek tarım yapmayı öğrendik. Bu, ilk müthiş dönüm noktası oldu. O güne kadar çok geniş alanlarda küçük gruplar halinde sağ kalmaya çalışan atalarımız, bu tarihten sonra hızla çoğalmaya ve kentleşmeye başladılar. Artık besin bulmak, eskisi kadar büyük bir sorun olmaktan çıkmıştı.

Gerek tarım devriminden önce, gerekse daha sonraki yıllarda, insanlar varlıklarını sürdürebilmek için didinip durmak (hiç olmazsa, kendileri için didinip duracak birilerini bulmak) zorundaydılar. Buhar makinasının keşfiyle başlayan endüstri devrimi, didinme işini önemli ölçüde makina ve fabrikalara devretti. Son bir kaç on yıla damgasını vuran telekomünikasyon ve bilgisayar ise, insanın hareket zorunluluğuna hemen hemen son verdi.

Günümüz insanı, ulaşım araçları, asansörler, yürüyen merdivenler sayesinde yer değişikliği için enerji harcamak zorunda kalmıyor. Ne meslekî, ne de günlük yaşamla ilgili gereksinimleri için harekete gerek yok; yapılacak tek şey, bunları bizim adımıza yerine getirecek makina ya da robotları harekete geçirmek için düğmeye basmak. Enformasyon teknolojileri, neredeyse yerinden kalkmadan, tüm dünyayı evirip çevirmeye imkân sağlıyor.

Hastalıklı yarı ömür

Tüm bu değişimler insanlığa refah getirdi. Geçmişin karanlık dünyası artık ışıl ışıl. Mevsimlerin getirdiği olumsuzlukları neredeyse yaşamıyoruz. Açlık, yoksullar için bile önemli bir sorun olmaktan çıktı. Kas gücüne dayalı emek ve alın teri yok olmak üzere. Dünya küçüldü ve zaman hızlandı...

Artan refahın sağlığa da olumlu yansımları oldu: Açlık ve yırtıcı hayvanlar artık öldürmüyor. İklimin sağlığa getirdiği olumsuzluklar da azaldı. Antibiyotikler ve aşıların keşfi sayesinde, bir anda kentleri mezarlığa çeviren bulaşıcı salgınların önü alınabildi. Sonuçta ölüm oranı azaldı ve ömür uzadı.

İtirazları duyar gibiyim: Tarım, endüstri ve enformasyon devrimleri, her şeyi iyileştirmedi. Kötüye giden şeyler de var: Özellikle endüstri devrimi sonrası, doğal kaynaklar azaldı, çevre hayli kirlendi; ekolojik sistem bozuldu. Enformasyon devrimiyle gelen zaman hızlanması, değişime uyum sorunlarına yol açtı...

Yolunda gitmeyen şeylerden biri de sağlık. Aslında, ömür uzamaya devam ediyor ama hastalıklar öylesine arttı ki, insanlar, ömürlerinin ikinci yarısını, bozuk sağlıklarını düzeltmeye hasretmek zorundalar. Kentleri mezarlığa çevirebilen bulaşıcı hastalık salgınlarının yerini, adeta kentleri poliklinik ve bakım evlerine dönüştüren kronik (süre giden) dejeneratif (yıpratıcı) hastalıklar aldı. İnsanlar artık, -bazen aniden, ama çoğu kere yıllarca- doktor doktor, hastane hastane dolaşıp, avuç avuç haplar yutuyor ve sonunda ya damar sertliği ya da kanserden ölüyorlar. Gerçekten de istatistikler, insanların yarısının damar sertliğine bağlı hastalıklardan yani kalp krizi ve felç yüzünden, dörtte birininse kanser yüzünden öldüğünü gösteriyor.

İnsanların yarısını öldüren (bu her birimiz için %50 ihtimal demektir) damar sertliği, nedensiz değil. Belli bir yaşın üstünde (erkeklerde 45, kadınlarda 55) olmak (ya da menopoza girmek), sigara içmek, hipertansiyon, şeker hastalığı, HDL denen iyi kolesterolün düşük, LDL denen kötü kolesterolün yüksek olması, ailede damar sertliğine bağlı hastalık öyküsü, şişmanlık ve hareketsizlik başlıca risk faktörleri. Bunlardan kaçına sahipseniz, o kadar büyük risk altındasınız demektir.

Ailenizde, önceden damar sertliğine bağlı sorun yaşanıp yaşanmadığı sizin elinizde değil. Yaş da öyle; yılları durduramazsınız. Ama diğerleri için durum farklı. Sigara içip içmemek, büyük ölçüde iradenize bağlı. Ya hipertansiyon, şeker hastalığı, kolesterol sorunu, şişmanlık ve hareketsizlik?

Ölümcül Dörtlü

Son yıllarda doktorlar bir şeyi farketti: Şişmanlarda, özellikle de yağın daha çok bel ve karın bölgesinde toplandığı kimselerde, tansiyon yüksekliği de, -açık ya da gizli- şeker hastalığı da, kolesterol sorunu da daha fazlaydı. Bu ilişki tersinden de böyleydi, yüksek tansiyonlularda şişmanlık, şeker hastalığı ve kolesterol sorunu; şeker hastalarında şişmanlık, yüksek tansiyon ve kolesterol sorunu; kolesterol sorunlularda şişmanlık, hipertansiyon ve şeker hastalığı çok daha sıktı. Kısacası, şişmanlık, hipertansiyon, şeker hastalığı ve kolesterol sorunu bir yumak halinde iç içe geçmiş durumdaydı; adeta dörtlü sac ayağıydı.

Bu dörtlü, ölümcül damar sertliği hastalıklarının bel kemiğini oluşturduğundan "ölümcül dörtlü" olarak adlandırıldı. Kimileri buna "metabolik sendrom", kimileri de "sendrom X" adını taktılar.

Şu anda bu dörtlünün çevresinde büyük fırtınalar koparılıyor. Tıbbın buna da hakkı var: Şayet bu dörtlü ölüm yumağı çözülebilirse, insan ömrü çok uzayacak ve belki de daha önemlisi; daha kaliteli bir yaşam sürme şansımız olacak.

Şu anda tartışmalar devam ediyor. "Neden bazılarında bu dörtlü bir arada boy gösteriyor?" sorusuna yanıt bulunmaya çalışılıyor. Kimilerine göre bunun nedeni kalıtım. Gerçekten de kaltımın payı var gibi görünüyor ama "ölümcül dörtlü" nün patlama derecesindeki artışı, sorumluluğu kalıtımın sırtına yüklemeye engel oluyor. Şayet, ileri sürüldüğü gibi sorumluluk büyük ölçüde genlerin olsaydı, on yıllar içinde genetikte anlamlı değişiklikler olamayacağına göre, bu sorunlar, son zamanlardaki anlamlı artış görülmesdi.

Oysa, sözü edilen sorunların tümü ciddi oranlara eriştiler ve artmaya da devam ediyorlar: Şu anda dünya nüfusunun yarısı kilo fazlalığı, dörtte biri şişmanlık sorunuyla karşı karşıya. Erişkin nüfusta, her 4 kişiden biri tansiyon hastası. Şeker hastaları yirmide birden onda bire yükseldi ve önümüzdeki 20 yılda oranın beşte bire yükseleceği tahmin ediliyor.

Gittikçe taraftarı artan görüş, ölümcül dörtlüye yaşam tarzımızın neden olduğu. Yani yazının en başında sözünü ettiğimiz değişim: Sağlıksız besleniyoruz ve hareket etmiyoruz.

Sağlıksız besleniyoruz: Yiyecek (hiç olmazsa belli yiyecekler) -en yoksul kesimlerin bile erişebileceği şekilde- bollaştı. Endüstrileştirilen ve evrimin bize "daha lezzetli" olduğunu söylediği yağ ve şekeri- yani enerji depolarını daha çok tüketiyoruz. Giderek daha çok rafine edilen yiyecekler yüzünden posa alımımız son derece azaldı. Fast-food ve snack'ler sayesinde, yemelerimiz bir ritüel olmaktan çıktı; gece-gündüz, yatarken, otururken, yürürken, çalışırken, seyrederken, okurken... habire atıştırıyoruz.

Hareket etmiyoruz: İmkân olsa, arabasız adım atmayacağız. Bir kat merdiven çıkmamak için, uzun süre asansör bekleyebilecek kadar özverili (!) hale geldik. Hareketi bütünüyle makinalara, otomatlara, butonlara, robotlara, bilgisayarlara, mikroçiplere... devretmeye çalışıyoruz.

Sözün kısası, refah hastalıklarına yakalandık. Tarım, endüstri ve enformasyon devrimleriyle gelen refah sayesinde, yanlış besleniyor ve az hareket ediyoruz. Bu yüzden, -biraz da kalıtımın etkisiyle- şişmanlık, yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kolesterol sorunundan oluşan ölümcül dörtlüye yakalanıyoruz. Bunlara yaş ve sigara içimini de eklersek, damar sertliğine giden yolu açmış oluyoruz. Yani kalp krizine, felce, gangrene ve ölüme...

Pozitif sağlığa merhaba!

Ne yapmalıyız?

Sanırım, ilk adım, böyle bir sorunun varlığının bilincine varmak. Nedense, %50 öldürme şansına sahip bir katili pek az insan ciddiye alıyor. Belki, bazılarımız katilin başarı şansının bu denli yüksek olduğunun farkında değil. Bazılarımız da farkında olduğu halde, cinayet tarihinin belirsizliğine bel bağlıyor. Kimimiz de, -hiç te öyle olmadığı halde- yapılabilecek fazla bir şey olmadığını düşünüyor olmalı.

Kuşkusuz damar sertliğine bağlı sorunlar ortaya çıktığında; hastanelerden, doktorlardan ve ilaçlardan yardım almak insana bir parça rahatlık veriyor. Ama ne yazık ki, kimi zaman bu yardımı talep şansımız bile olmayabiliyor. Çoğu kez de, bu yardımın bize kısmî bir fayda sağlayabildiğini görüyor ve tümüyle sağlıklı bireyler olamıyoruz..

Hiç kuşkusuz ki, en iyisi, bu sorunları önlemek ve korunmaktır. Kalp krizi, felç ve gangrenle karşılaşmamak için damarlarımızı korumalı; damar sertliğini önleyebilmek içinse, sigara, şişmanlık, hipertansiyon, şeker hastalığı, kolesterolle savaşmalı; bunun için de "refah hastalıkları"nın icabına bakmalıyız. Refah hastalıklarından korunmada, sağlıklı beslenme ve yaşamda hareketliliğin ne denli önemli olduğunu artık biliyoruz.

Yaşınız kaç olursa olsun, bugünden başlayarak, damarlarınıza daha "müşfik" davranmaya ne dersiniz? Yani sigara içiyorsanız bırakmaya, içmiyorsanız hiç içmemeye... Düzgün aralıklarla, tüm besin unsurlarını -ne eksik, ne fazla- gerektiğince; sağlık, hijyen ve kalitesine özen göstererek almaya... Hem olağan yaşantımızı daha kıpır kıpır hareketlendirmeye, hem de haftanın çoğu günü, çok yönlü egzersiz ve/veya spor yapmaya...

Bu konular artık çokça tartışılıp konuşuluyor. Kaynak bulmada, profesyonel destek almada sıkıntı çekeceğinizi sanmıyorum. Yalnızca, "enformasyon kirliliği" ve "umut sömürüsü" tehdidinden kendinizi korumalı; şarlatanlardan uzak durup, çağdaş bilimi rehber edinenlere kulak vermelisiniz.

Herkese, her yaşta taptaze damarlarla, yaşama sevinciyle taçlanmış, uzun bir ömür diliyorum.

| yukarı |
 Kapat   X  dr. pozitif'e kaydolun- gökkuşağı

dr. pozitif'e ücretsiz kaydolun. Daha sağlıklı, daha ince, daha genç, daha mutlu olma yolunda gelişmeleri, yenilikleri size haber verelim.



Veya aşağıdaki formu doldurup Kaydet düğmesine basın
Adınız:
Soyadınız:
E-Postanız:
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
stres
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
___________________________
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder