Neden terleriz?
Normalde hemen herkes terler. Zaman zaman rahatsız etse de terin iki temel amacı vardır:
İlki, beden sıcaklığını belli bir derecede tutmaya yardım etmektir. Beden faaliyetlerimiz sırasında, hele de kaslarımızı fazlaca çalıştırıyorsak, bedenimizdeki yakıtları yakarken, bol miktarda ısı açığa çıkar. Vücudumuz kendisini en iyi çalışabildiği ısıda tutabilmek için, bu fazla ısıyı kaybetmeye çalışır. Bunun için kullandığı yollardan biri de, suyu buharlaştırarak ısıyı düşürmek yani terlemektir.
İkinci amaç, aslında –önemli olduğu halde- çok farkına varmadığımız, belki de günümüz dünyasında eskisi ölçüsünde önem taşımayan bir amaçtır. Bu, özellikle “feromon” denilen kimyasallar aracılığıyla, eş seçme kararını etkileyecek sinyaller göndermektir. Kadınların, -ama erkeklerin değil,- gözü kapalıyken eşlerini ayırtedebilecekleri saptandı.
Ayrıca ter, az da olsa vücudun su ve elektrolit dengesinin sağlanmasına katkıda bulunur.
Ter bezleri
Belirttiğimiz iki farklı amaç için, iki farklı ter bezi çeşidi vardır: Beden ısımızı ayarlamaya yardım eden ilki (ekrin) bezler, neredeyse tüm vücuda dağılmıştır. Yalnız dudaklar, dış kulak kanalı ve genital bölgenin bazı kısımlarında bulunmaz. Ama en yoğun bulunduğu yerler, avuç içi, ayak tabanı ve koltukaltıdır. Terden büyük ölçüde bu bezler sorumludur. Bu bezlerden salgılanan sıvının %99’u sudur; berrak ve kokusuzdur.
Daha çok eş seçme kararını etkileyen mesajlar gönderen ikinci (apokrin) bezler, daha çok koltuk altı, genital ve anal bölge ile meme uçlarında bulunur. Bunlar kıl köküne açılır. Bol protein ve yağ içerir, bu yüzden de daha kıvamlıdır. Bu bol besinli salgı, sıcak, nem ve yarı kapalı ortamın da katkılarıyla, mikroplar için ideal bir ortamdır. Mikropların ziyafeti, besin artıkları, mikropların atıkları ve ölüleriyle, pek de sevimli olmayan bir kokuya neden olur.
Mikrop üremesine ekrin bezlerin de etkisi vardır: Mikroplar ısı ve nemi sevdiklerinden, bu bezler hiç salgı yapmadıklarında, ortam mikroplar için sevimsizdir. Bir miktar salgı, ortamı nemlendirerek, mikroplara daha elverişli hale getirir. Ama salgının çok fazla olması, hem mikroplar, hem de besinleri fazlaca sulandırıp mikropların üremesini zorlaştırır.
Genel olarak terleme
Ter bezlerinin miktarı doğuştan belirlenir; sonradan değişmez. Sayıları 2-5 milyon kadardır. Ama faaliyet dereceleri hayat boyu değişim gösterebilir. Kadınlarda ter bezi sayısının daha fazla olmasına karşılık, erkeklerde bezler daha aktiftir. Bu yüzden erkekler sıcağı kadınlardan daha iyi yönetirler. Daha çok beden ısımızı ayarlamaya yardım eden ekrin ter bezleri, doğuştan itibaren faalken, birincil işlevi cinsel sinyaller olan apokrin bezler ergenlikten sonra aktif hale gelir.
Bütün bunlardan sonra terlemenin son derece doğal ve bedeni koruyucu bir işlev olduğunu söyleyebiliriz. Ortam sıcaklığının fazlalığı, vücudun aşırı kalori harcadığı fiziksel aktiviteler sırasında daha çok terleyeceğimiz gibi; korku, heyecan, utanma, kızgınlık gibi bazı güçlü duygusal tetikleyiciler de terlemeyi kışkırtabilir.
Terlemenin daha özel bir şekli, tadı keskin, acılı, baharlı-biberli yiyecek ve içeceklerin neden olduğu terdir (güstatuar ter). Yiyecek-içeceğin alımından sonraki birkaç dakika içinde başlar. Bir tür refleks, özellikle üst dudak, burun, alın çevresi ve yanaklarda, damarların genişlemesine, kızarıklığa ve terlemeye yol açar.
Çok nadir bir terleme şekli de renkli terdir. Daha çok koltukaltı, genital ve anal bölge ile meme uçlarında bulunduğunu söylediğimiz apokrin ter bezlerinden sarı, yeşil, mavi veya siyah renkte ter salgılanabilir. "Kromhidroz" denen bu sorun, bazı hastalık ve mikroplara bağlı olabileceği gibi kimi hallerde neden bulunamaz.
Ne var ki, bazı kişiler, aynı koşullardaki ortalama birinden çok daha fazla terlemeye eğilimlidir. İlla rakamlandırmak gerekirse, koltukaltı teri için, giysinin 5 cm’den az ıslatılması normal; fazla ıslatılması “anormal” kabul edilebilir. Anormallik de, 5-10 cm için hafif, 10-20 cm için orta, 20 cm’den fazlası ciddi olarak nitelenebilir.
Belli bir dereceyi aşan terlemeler kabaca iki gruptur. Bunlardan ilki genelde açık bir sebebin gösterilemediği aşırı terlemeye yatkınlık, diğeri genellikle bir hastalığa bağlı aşırı terlemelerdir.
Aşırı terlemeye yatkınlık
Bazı kişiler doğuştan aşırı terlemeye yatkındır. Bunların toplumun %1-3 kadarını oluşturduğu saptanmıştır. Bu kişilerin ailesinde aşırı terleme sorununun %25-80 gibi hayli yüksek oranlarda olduğu bildirilmiştir. Ailesel eğilimin kalıtımla ilgili olması muhtemeldir. Hem baskın, hem de çekgin tipte kalıtsal geçiş belirlenmiştir.
Aşırı terlemeye yatkınların çoğunda sorun daha çocukken yada ergenlik döneminde, genellikle 25 yaşından önce başlar. Bu kişilerde terleme genellikle belli bir bölgeyle sınırlıdır. En çok terleyen bölgeler, koltukaltı, avuç içleri ve ayak tabanıdır. Bazen sağla sol eşit olmasa da, genellikle terleme iki taraflıdır. Hangi bölgelerin daha fazla terleyeceği, kişiden kişiye de çok fark eder.
Aşırı terlemeye yatkınların terlemelerinde genellikle açık bir neden bulunamaz. Ter bezi sayısında ve mikroskop incelemelerinde de bir soruna rastlanmaz. Bazılarında zihinsel ve duygusal uyaranlar tetikleyicidir. Yüz, göğüs ve sırttaki ter bezleri sıcaklıkla; avuç içi, ayak tabanı; kısmen de koltukaltı alın ve üst dudaktakiler duygusal nedenlerle daha fazla ter üretme eğilimindedir. Uyku sırasında duygularımız da uykuda olduğundan, duygusal kaynaklı terlemelerin uyku sırasında olması beklenmez.
Hastalığa bağlı terlemeler
Bazen aşırıya kaçsa da, doğal ve işlevsel olduğunu düşündüğümüz terlemelerin yanı sıra, hastalığa bağlı terlemeler de vardır. Bunların sayısı çok fazladır ve bu yazının konusu değildir. Ancak fikir vermek için bazılarını söyleyelim: En bilineni –grip, soğuk algınlığı, besin zehirlenmesi, zatürye, sıtma, verem, Malta humması (bruselloz), AİDS gibi- mikroplu hastalıklara bağlı ateş yükselmesidir. Menopoz, zehirli guatr (hipertiroidi), karsinoid sendrom, feokromositoma gibi çeşitli hormonal nedenler; lenfoma, lösemi gibi tümörler; romatoit artrit, sarkoidoz gibi bağ dokusu hastalıkları, çeşitli sinir sistemi hastalıkları, kalp krizi, endokardit çeşitli ilaçlar, bağımlıların bağımlılık yapıcıya erişemediği haller (yoksunluk sendromu), bazı zehirlenmeler diğer terleme örnekleridir. Bunlar tıbbî yardıma ihtiyaç gösteren terlemelerdir.
Terlemek tedavi edilmeli mi?
Her hangi bir hastalığa bağlı olmayan, “bünyesel” diyebileceğimiz aşırı terleme –her ne kadar bazı işlevlerimize hizmet de etse- genelde sevimsiz bulunur. Toplum içinde şıpır şıpır terlemek, giysilerin terle ıpıslak hale gelmesi, tokalaşırken muhatabın elinin terle yıkanması kimsenin isteyeceği şeyler değildir. Tutulanların ıslatılması, bazen meslekî açıdan da olumsuzluklar yaratabilir. Ter hem kendisi, hem de teri önlemede kullanılanlar nedeniyle, giysilerde de istenmeyen değişikliklere yol açabilir. Söz konusu sorunlar, bazı kişileri insanlarla temastan kaçınmaya iter ve psikolojik sorunlara yol açar. Olumsuz duygusal durum terlemeyi daha da kışkırtıp bir kısır döngüye neden olabilir.
Sıcak ve nemin, mikropların üremesine yatkınlık yarattığını belirtmiştik. Derinin yumuşayıp buruşması bunu daha da kolaylaştırır. Bu yüzden kıl diplerinde, parmak aralarında, deri katlantı yerlerinde bakteri ve mantarlara bağlı hastalıklar gelişebilir.
Terin işlevsel yanıyla, oluşturacağı olumsuzlukları tartarak, tedavi kararı verilmelidir.
Terleme nasıl tedavi edilmeli?
Yukarıda sıraladığımız olumsuzluklar, aşırı terleyenleri, bununla baş etmek için arayışlara iter. Terleme derecesindeki, terleme yerlerindeki ve terleme nedenlerindeki farklılıklar nedeniyle, herkese bir örnek tavsiyede bulunmak mümkün değildir.
En başından tedavi konusunda “muhafazakâr” olmakta yarar olduğunu belirtmek gerekir. Ter bezi musluklarını tümüyle işlevsiz hale getirmek, ter bezlerinin yüklendiğini söylediğimiz işlevler açısından ciddi sıkıntılar yaratabilir. Keza, en başından, en radikal tedbirlere yönelmek de çok önerilmez. Daha hafif, daha kolay tedbirlerle başlayıp, cevap alınamaması halinde bir ileri tedbire başvurmak şeklinde aşamalı bir yaklaşım akıllıcadır.
Bu noktada vücudun ısı düzenlemesi ve cinsel sinyaller gönderme işlevlerinden kolayca vazgeçmeyeceğini; teri önleme konusunda alınan tedbirleri telafiye çalışacağını da belirtmek gerekir. Vücut devre dışı bırakılan bezlerin işlevlerini, diğer bezlerle kapatma yoluna gidebilmektedir. Bu nedenle en başında işe yarayan tedbirlerin zaman içinde eskisi kadar işe yaramadığı gözlemlenebilir.
Terleme için genel tedbirler
Terleme için ilk yapılabilecek şey, daha az terlemeye çalışmaktır. Bunun için de terlemenin altında yatan iki temel tetikleyiciye yönelik tedbirler alınabilir.
Bunlardan ilki, vücut sıcaklığının daha az yükselmesine yönelik çabalardır. Bu amaçla yapılabilecek önlemlerin başında, daha serin ortamlarda bulunmaya çalışmak veya ortamı daha serin hale getirmek gelir. Ortamın iyi havalandırılması da katkı sağlar.
Giysi ve çorapların ısı kaybı ve buharlaşmaya olanak veren maddelerden yapılmış olması hayli önemlidir. Genellikle önerilen, pamuklu ve yünlü giysilerdir. Sentetik giysi ve çoraplar önerilmez. Giysilerin gevşek dokunmuş olması, güneş ışığını yansıtan açık renklerin tercih edilmesi de işe yarar. Mümkünse, ayakkabılar havalanabilir ve açık olmalıdır. Giysi ve ayakkabılar, günlük değiştirilmeli; ayakkabılar tercihen dönüşümlü giyilerek yeterince kurumalarına fırsat tanınmalıdır.
Fiziksel aktivite ve hareketlilik vücut sıcaklığını artıracağından, ter istenmiyorsa bundan kaçınmalı; bu tür gereklilikler için olanak varsa planlama değişikliğine gidilmelidir.
Fazla kilolar terlemeyi kolaylaştırdığından, uzun dönemde alınabilecek bir başka tedbir, fazla kiloların verilmesidir.
Yiyecek ve içeceklerin neden olduğu –güstatuar- ter, keskin tatlı, acılı, baharlı-biberli yiyeceklerden sakınılarak önlenebilir.
Sanılanın aksine alınan sıvının –özellikle suyun- azaltılması, terlemeyi azaltmaz. Tersine, sıvı alımı, beden ısısının korunmasına yardım eder.
Aşırı terlemeyi ikinci tetikleyici olan aşırı duygusal durumlarla ilgili olarak, gevşeme ve nefes teknikleri (yoga, meditasyon), felsefe terapi, rölaksasyon müzikleri önerilebilir. Terlemenin kişide yarattığı olumsuz ruh hali, terlemeyi daha da artırarak bir kısır döngüye neden olabildiğinden, olumsuz duygularla baş edebilme becerisi sanıldığından çok işe yarayabilir.
Antiperspiran ve Deodoranlar
Antiperspiran dediğimiz, teri azaltıcılar ilk elden kullanılabilir. FDA onayı vardır. Bunlar düşük doz metal tuzları (sıklıkla alüminyum) içerirler. %20’lik alüminyum klorid hekzahidrat ve %6.25 alüminyum tetrahidroklorid en bilinenleridir. Piyasada %20'likDrysol veya Hypercare, %12'lik stik: Certain Dri; %6,25 Xerax AC gibi adlarla satılmaktadır. Çoğu antiperspiranın içinde düşük yoğunluklu şekilde yer alır. İçerdikleri metal tuzları, ter bezlerini mekanik olarak tıkayıp ter akışını engeller. Ayrıca, ardışık kullanımların, ter bezlerini körelttiği kabul edilmektedir.
Antiperspiranlar, -özellikle koltukaltında- cildi tahriş edebildiklerinden, cilt kuruyken uygulanmaları önerilir. Bunun için ideal zaman, -terlemelerin en az olduğu uyku zamanından yararlanma adına- yatmadan öncedir. Ama iyice kurulayarak ve gerekirse saç kurutma makinası kullanarak uygulama da mümkündür. Gerekirse, uygulamadan bir saat kadar önce antikolinerjik dediğimiz ilaçlarla kurutma konusunda tıbbî destek alınabilir. Uygulama sonrası –el için eldiven, koltukaltı için plastik film şeklinde- örtücülerin kullanılması, antiperspiranların daha derine nüfuz etmesine yardım edebilir. Ama bu tür uygulamaların tahrişi artırma riski vardır. Gece uygulamanın ardından, artıklar 6-8 saat sonra, sabah yıkanarak temizlenir. Alüminyum klorid artıkları, yemek sodasıyla da nötralize edilebilir.
Antiperspiranların kullanım aralığı ihtiyaca göre belirlenir. Etkilerini yaklaşık bir haftada göstereceklerinden, bu sürede veya en azından 3-5 gün art arda, günde bir kez geceleri uygulanır. Sonra ara, aşamalı bir şekilde açılır: Mesela önce haftada ikiye, sonra haftada bire düşülür. Çoğu durumda, -ilk yüklemenin ardından- haftada bir kez kullanım yetebilir. Bu uygulamalar sırasında gündüz ayrıca antiperspiran kullanımına ihtiyaç yoktur. Ama -antiperspiran olmayan- deodoranlar kullanılabilir.
Metal içermeyen antiperspiranlar da vardır. Ama daha az etkindirler. Alüminyumla ilgili tedirginlikleri olanlar için seçenek olabilir. %10 formaldehit en bilinenidir. Özellikle avuç içi ve ayak tabanında yeğlenir. Alerji, tahriş ve deride renk değişikliği yapabilmektedir.
Günlük pratikte antiperspiranlar çokça kullanılmasına karşılık, ister antiperspiran, ister deodoran, her ikisi de “deodoran” olarak ifade edilmektedir. Gerçekte, yukarıda ayrıntılı anlattığımız gibi, teri azaltanlar “antiperspiran”, şu veya bu şekilde mikroplarla savaşan ve/veya kötü kokuyu parfümlerle bastıranlar “deodoran” olarak tanımlanır. Piyasadaki bazı deodoranlar antiperspiran da içermekte yada bazı antiperspiranlar parfümlerle desteklenmekte ama tümü “deodoran olarak” adlandırılmaktadır. Bu ürünler, mumsu çubuk (stik), bilyeli başlık (roll-on), aerosol gibi farklı şekillerde müşteriye sunulmaktadır.
Kötü kokunun önlenmesi
Yazımızın başında nasıl oluştuğunu anlattığımız kötü kokuların önlenmesinde, -deodoran gibi- başka alternatiflere rağmen vazgeçilmez ve “olmazsa olmaz”, günlük temizliktir. Genel vücut temizliği yapılamasa bile, koltukaltı ve genital bölge temizliği günlük yapılmalıdır. Temizlik sonrası iyi kurulama, bakteri ve mantar gibi mikropların üremesi olasılığını azaltmaya katkıda bulunabilir.
Kötü kokulara - soğan-sarımsak, baharat, pastırma, et, yumurta, kafein, baklagil gibi- yiyeceklerin de katkı sağlayabildiğini belirtelim. Yardan mı serden mi vazgeçeceğiniz, size kalmış…
Terlemeye yönelik ilaçlar
Terlemeye ilaçların katkısı sınırlıdır. Terlemeyi azaltmada en çok kullanılan ilaçlar “antikolinerjik” denen, sinir sistemine etkili ilaçlardır. Bu amaçla en çok kullanılan ve ağızdan alınan iki ilaç oksibutinin (Üropan, Ditropan) ve glikopirolat (Robinul, Avert) adlı ilaçlardır. Bunlar terlemeyi kısmen azaltmakla birlikte –ağız kuruluğu, göz kuruluğu, görme bulanıklığı, çarpıntı, kabızlık, idrar tutukluğu gibi- pek çok yan etkiye sahiptir. Faydaları kalıcı olmayıp kullanıldığı günle sınırlıdır. Glikopirolatın cilde uygulanan şekli de vardır. Daha çok yüz terlemelerinde tercih edilmektedir.
Aşırı duygusal nedenlerin önde olduğu terlemelerde beta blokör denen –adernalin ve benzeri maddelerin etkilerini azaltan- ilaçlarla, yatıştırıcı özelliğe sahip benzodiazepin denen ilaçlar ve amitriptilin fayda sağlayabilir.
İyontoforez ve Mikrodalga termoliz
Terle mücadelede bir başka yöntem, ciltten iyonize maddelerin verilmesi, yani iyontoforezdir. Tipik örneği, musluk suyuyla dolu bir kaba 10-20 mA doğru akım verilmesidir. Bu amaçla evlerde kişilerin kendilerinin kullanabilecekleri ve kliniklerde denetim altında kullanılabilecek, çok da pahalı olmayan cihazlar üretilmiştir. Terlemeyi azaltmadaki başarısı %85 dolayındadır. Etkisini nasıl yaptığı bilinmemekle birlikte, ter bezlerinde geçici blokaja neden olduğu düşünülür.
Uygulamanın kolay ve güvenilir olduğu kabul edilmektedir. Metal implantı ve kalp pili olanlarla gebelerin kullanmaları önerilmez. Elektrot temasının daha iyi olduğu avuç içi ve ayak tabanında daha başarılıdır. Koltuk altı için özel aparat geliştirilmişse de daha az etkilidir. Etkinliği için uzun zamana ihtiyaç vardır. Uygulamaya haftada üç kez, günde 20-30 dakika ile başlanır. Etkinliğin ortaya çıktığı ilk 10-15 seansın ardından, tedavi sıklığı azaltılır. Daha sonra da istenen etkinin devamı için –hastasına göre- her bir veya iki haftada bir idame uygulaması gerekir. Ciltte kuruluk ve çatlamalara, kızarıklık ve hassasiyete neden olabilir. Uygulama öncesi vazelin, uygulama sonrası nemlendiriciler yakınmaları azaltabilir.
Musluk suyunun başarı sağlamadığı hallerde suya glikopirolat tableti ezilerek karıştırılabilir. Böylelikle etkinliğin ve etki süresinin artması mümkündür. Benzer uygulama Botulinum toksini (Botoks, Disport) karıştırılarak yapılmışsa da bunların enjeksiyonları kadar başarılı olmamıştır.
Son yıllarda özellikle koltukaltı terlemelerinde "mikrodalga termoliz" denen bir uygulama başlatılmıştır. Yöntem 2011 yılında FDA tarafından da onaylandı. Ancak şu anda çok yaygın değildir.
Fazla terleyen bölgenin saptanması
Doğrudan ter bezlerine müdahalenin yapılacağı işlemler için faal ter bezlerini saptamak gerekir. Aşırı terin belli bir bölgeyle sınırlı olduğu hallerde bile ter bezlerinin daha faal olduğu alanlar vardır. Kıl dağılımı da rehberlik edemeyebilir. Tedavi etkinliği için bu alanların belirlenmesi uygun olur.
En ünlü test "nişasta-iyot" testidir. Temiz, tıraşlı, kuru veya kurutulmuş bölgeye %3-5 iyot solüsyonu uygulanır. Koyu mor renge dönen alanlar faal bölgelerdir.
"Gravimetrik analiz veya dinamik sudorometri" denen yöntemde, araştırılan bölgeye 60 saniyeliğine süzgeç kâğıdı konup kâğıttaki ağırlaşma derecesinden karara varılır.
Botoksla terlemenin tedavisi
Son yıllarda terlemelerin botoksla önlenmesi popüler hale gelmiştir. Ter bezine terleme sinyalini ileten asetil kolin salgısı Botulinum toksin A (onabotulinumtoxinA: Botox veya abobotulinumtoxinA: Dysport) ile bloke edilebilmektedir. Başarısı -%90’lar civarında,- hayli yüksektir.
FDA yalnız koltukaltı için Botoksa onay vermiştir. Ama avuç içi ve daha az sayıda ayak tabanına yapılmış uygulamalar da bulunmakta; uygulayıcılar iyi sonuç aldıklarını ifade etmektedir.
Uygulamanın tek seansta gerçekleştirilmesi; etkisinin birkaç günde ortaya çıkışı önemli avantajlardır. Buna karşılık etki süresi 4-6 ay gibi geçici bir süredir. Tekrarlanan uygulamaların bu süreyi uzatması, sürenin ortalama 9 aya çıkması mümkündür.
Bazen botoksa karşı antikor gelişip, sonraki seanslarda etkinlik azalabilmektedir (Dressler D. Clinical presentation and management of antibody-induced failure of botulinum toxin therapy. Mov Disord 2004; 19 Suppl 8:S92. -Dressler D, Wohlfahrt K, Meyer-Rogge E, et al. Antibody-induced failure of botulinum toxin a therapy in cosmetic indications. Dermatol Surg 2010; 36 Suppl 4:2182.). Allahtan bu duruma yaklaşık olarak, ancak ikiyüz uygulamadan birinde rastlanmaktadır.
Bir başka sıkıntı, uygulamanın ağrılı oluşudur. Ancak bu ağrı, buz paketleri, soğutucu spreyler (kriyoanaljezi) veya yerel etkili uyuşturucular (anestetikler) ile giderilebilir. Avuç içi uygulamalarında, 2-5. haftalarda elde tenar çıkıntı kasında geçici güçsüzlük görülebilmektedir.
Terlemeye cerrahi müdahaleler
Şu ana kadar saydıklarımızdan sonuç alınamayan yada çok ciddi olgularda cerrahi müdahale yapılabilir. Eski yıllarda ter bezleri bıçakla kazınarak çıkarılmaktaydı. Derin izler bırakabilen bu yöntem sonraki yıllarda yerini daha az hasar veren “emici kazıma” ya (sakşın küretaja) bırakmıştır. Ancak yine de skar gelişmesi ve uygulamanın başarılı olmama ihtimali vardır. Cerrahın deneyiminin önemi büyüktür.
Son yıllarda en çok başvurulan cerrahî yöntem, terleme sinyali veren sinirlerin kesilmesi (sempatektomi)’dir. Bu üst üye terlemelerinde göğüs (torasik), ayak tabanı terlemelerinde bel (lomber) düzeyinde sinir kesisiyle gerçekleştirilir. Başarı %95-98 gibi hayli yüksek orandadır.
Ama cerrahi uygulanan vakalarda sıklıkla telafi edici aşırı terleme (kompansatuar hiperhidroz) gelişebilmektedir. Ancak bu sıkıntı sempatektomi uygulamasında sinirin kesilmesi yerine kliplenmesi; yan etki veya böylesi bir telafi edici aşırı terleme gelişenlerde klibin kaldırılmasıyla aşılabilmektedir.