Aslında bilim adamları, 1940'lardan beri sert ve sağlıksız
rejimlerin uzun vadede zayıflatmadığını, hatta şişmanlattığını biliyorlardı.
Bu yazıyı aslında dr. pozitif'in bir üyesi tetikledi. Söylediği,
kelimesi kelimesine şöyleydi: "Biliyorum ki, ben rejim yapmasaydım, bu
kadar kilo almayacaktım."
Kilo problemi olan çoğu insanın başından geçmiştir. Birkaç
hafta, belki de birkaç ay sürecek bir "rejim"e başlanır. Ya gün, gün yenecek
şeyler bellidir (Meselâ "Scarsdale Tıbbî Diyet"i), yahut da biraz daha
serbest "değişim listeleri" vardır. "Bir kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz
peynir" veya "bir adet greyfurt" ezberlediğimiz tavsiyelerdir. Bazılarında
ise ne yeneceği değil de ne yenmeyeceği veya ne zaman yeneceği söylenir
(Atkins veya İsveç diyeti).,
Gayet de iyi gider rejim. Hızla kilo verilir. Derken mutlu sona ulaşılır.
Baskül 5, hatta 10 kilo daha düşük göstermektedir. Gerçi kendimizi bitkin
hissetmekteyiz, çikolata diye, tatlı diye, veya karbonhidrat rejimi ise
patates, bir dilim ekmek diye kıvranmaktayız ama deymiştir. Aradan bir
süre geçer. Ve eski kilomuza tekrar varırız. Daha da beteri, birkaç yıl
sonra, eski kilomuzun da üstündeyizdir. Hiç olmazsa rejimden önceki hale
geri dönmek ister ve yeni, daha etkili rejimler aramaya başlarız.
"Ah bende irade yok!"
"Ne güzel zayıflamıştım. Ama irademe hâkim olamadım. Tekrar oburlaştım
ve işte buradayım." Kendimizi o kadar kabahatli hissederiz ki, genellikle
yukarıdaki üyemizin vardığı ve aslında pek de doğru gerçeği görmeyiz.
Acaba bu bizim değil de rejimin suçu olmasın?
Kabahat rejimlerde olmasın!
Aslında bilim adamları, 1940'lardan beri sert ve sağlıksız rejimlerin
uzun vadede zayıflatmadığını, hatta şişmanlattığını biliyorlardı. Minnesota
Üniversitesi'nde, Ancel Keys ve arkadaşlarının, 36 erkek üzerinde yaptığı
ve 1950'de iki cilt halinde yayınladığı deney sert rejimlerin etkilerini
ortaya koymuştu.
Minnesota deneyi
Denekler, normal beslenmelerinin yarısı kadar kalori aldıkları bir rejime
tabi tutuldu. Bu, birçok sert rejimde yapılandan daha büyük bir kısıtlama
değildir. Rejim biraz uzunca, toplam altı ay sürdü ve katılanlar vücut
ağırlıklarının yaklaşık dörtte birini kaybettiler. Yani başarılı oldu.
Öyle mi? Bir süre sonra, kaybedilen kilolar geri alındığı gibi, eski ağırlığın
da ortalama yüzde on üstüne çıkıldı. Birçoğumuzun yeni rejim peşine düştüğü
kiloya. Ancak epey sonra, ta baştaki kilolarına dönebildiler.
Kilo harici göstergeler de pek iç acıcı değildi. Birçok denekte, normalde
aneroksia nervosa ve benzeri hastalıklarda ortaya çıkan belirtiler gözlendi.
Yemekten başka bir şey düşünmüyorlardı. Ağır depresyona girenler oldu.
5- 6 binkalori gibi abartılı beslenme düzenleri geliştirenler, normal
üstü kalori alınan öğünlerden daha bir saat sonra açlık çekenler, hastalanıncaya
kadar yiyenler gözlendi. Rejim sonuna doğru 36 genç erkekten, kız arkadaşlarıyla
ilişkisini devam ettiren sadece üç-dört kişiydi ve onlar da son derece
isteksiz olduklarını, alışkanlıktan ötürü eski davranışlarını sürdürdüklerini
söylüyordu.
Altı aylık rejim sonunda deneklerin bazal metabolizmasının yüzde kırk
azaldığı ölçüldü. Bazal metabolizma, insanın, dinlenme halindeyken yaşamını
sürdürmek için harcadığı enerji (kalori) miktarıdır. Bu düşüş, yukarıda
belirtilen beslenme bozukluklarıyla birleşince, orta vadede neden kilo
alınıp, eski kilonun üzerine çıkıldığı anlaşılıyor. Davranış bozuklukları
da cabası.
Rejim değil hayat tarzı değişikliği
Minnesota deneyi değişik şekillerde defalarca tekrarlandı ve destekleyici
sonuçlar alındı . dr. pozitif'in, "çözüm, rejim değil, hayat tarzı değişikliğidir"
ilkesi bu gerçeklere dayanmaktadır. Vücutla zıtlaşmak, yenilgiyi garanti
etmektir. Yüz milyonlarca yıllık evrim sırasında vücudumuzun kazandığı
en güçlü mekanizmalarından biri kıtlığa karşı savunmadır. Enerji alımındaki
beklenmeyen bir düşüş, bu savunma sistemini harekete geçirir. Bir taraftan
vücudumuz enerji harcamada çok daha tutumlu hale gelirken, psikolojimiz
ise her şeyi ihmal etmek pahasına beslenmeye odaklanır.
Peki bu bilgiler niçin yaygın olarak anlatılmaz?
Belki iş hacmi yüzlerce milyara ulaşan zayıflama endüstrisinin "yepyeni
ve başarılı rejimleri" ve ardından aynı müşterilerin birkaç sene sonra
döneceklerini bilmesi, kolay sırt çevrilecek bir kaynak değildir! Belki
bu sebepten insanlar, hâlâ "falan rejim iki haftada on kilo verdiriyor,
seninki haftada kaç kilo kaybettiriyor?" gibi sohbetlere prim veriyor.
İlgili yazı: Hızlı zayıflama- şok diyetler