dr. pozitif
daha sağlıklı • daha ince
daha genç • daha mutlu
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
haberler
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
haberler
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
___________________________
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder
PROBİYOTİKLER-6: Probiyotiklerin tıpta kullanılması
PROBİYOTİKLER-6: Probiyotiklerin tıpta kullanılması
Dr Ömer Dönderici
17.09.2019

Hangi faydaları, hangi mikrop veya mikrop grubu sağlayabilir?

Şimdiye kadar, genellikle -ayırt etmeksizin- “mikroplar” şeklinde genel ifadeler kullandım. Oysa yalnızca bakterilerin ikibin civarında türü (“species”) ve her bir türün de en az birkaç tane alt türü (“strain”) vardır. Şayet biz sağlığımız için bağırsak mikroplarından faydalanmayı ve zararlarından sakınmayı düşünüyorsak, hangilerinin yararlı, hangilerinin zararlı olduğunu; daha da önemlisi, hangilerinin ne fayda sağladığını bilmek zorundayız. 
 
En başından, -şimdilik- bu konudaki bilgilerimizin çok sınırlı olduğunu söylemeliyim. Yakın zamanlara kadar mikroplar kültür ortamlarında üretmeye çalışılıyor ama çoğu için bu başarılamıyordu. Neyse ki, genetikteki baş döndürücü ilerlemeler, genetik olarak tanımlanıp, daha doğru ayırt edilmelerini sağladı. Şimdilerde yoğun bir biçimde, farklı coğrafyalarda, farklı yaş ve cinsten, sağlıklı ve değişik sağlık sorunlarına sahip bireylerde taramalar yapılıyor. Veriler henüz, iddialı şeyler söylemek için yetersiz. (Meraklıları için, bu yıl yayımlanmış bir yayını salık verebilirim.)
 
***
 
Kabaca her mikrobun, şimdiye kadar dile getirdiğimiz faydaların tümünü gerçekleştirmediği, buna karşılık aynı faydayı birden çok farklı mikrobun sağlayabileceği söylenebilir. Yanal gen transferi dediğimiz bir mekanizmayla, mikropların fayda sağlayan bir geni, ihtiyaç duyan başkalarına verebildiğini unutmamak gerekiyor. 
 
Fayda konusundaki en büyük güçlüklerden biri, seyrek olmayarak, bir faydanın, birden çok mikrobun ortak çabasıyla ortaya çıkışıdır. Bu ekmek oluşması için, çiftçiden değirmenciye, taşıyıcıdan fırıncıya kadar pek çok kişinin katkı sağlaması gibidir. Milyonlarca yıldır yan yana yaşayan bağırsak mikroplarının birinin ürettiği bir metaboliti, bir diğerinin kullanması (birinin çıktısının, bir diğerine girdi olması) şeklinde sinerjiler geliştirmiş olmaları çok tabiidir. 
 
Bugüne kadarki araştırmalarda dikkat çeken bir husus; otçul-etçil, şişman-fit, sağlıklı-hasta gibi karşılaştırmalı çalışmalarda; -belirli tür veya alt türlerin öne çıkması yerine- bağırsak mikrop kompozisyonu ve farklı şube ve cinsler arasındaki oranların anlamlı farklılıklar göstermesidir. Bu, bir önceki paragrafta sözünü ettiğimiz sinerjinin aynı şubeden bakteriler arasında daha kolay gerçekleşmesi veya belirli şubelerin bazı faydalar konusunda uzmanlaşmış olmasından kaynaklanıyor olabilir. 
 
***
 
Bağırsak mikroplarına atfedilen bazı faydalar, hemen hemen tüm bakterilerce sağlanabilir. Ama özel bazı faydaları, ancak az sayıda bakterinin sağlayabiliyor olması çok doğaldır. Bu nedenle bir tür işlev piramidinden söz edilebilir: 
  • Kısa zincirli yağ asidi (KZYA) üretimi ve ortamın asitleştirilmesi, bağırsak örtü (epitel) hücre yenilenmesinin teşviki, yabancı mikropların yerleşmelerinin önlenmesi ve zararlı (patojen) mikroplarla mücadele gibi “çekirdek” faydalara bağırsak mikroplarının çoğunun katkı sağladığı düşünülmektedir. Bu faydaları -cins veya türünden bağımsız- her probiyotiğin -az veya çok- sağlayabileceği söylenebilir. 
  • Bağışıklığa yönelik (immünolojik), sinir sistemiyle ilgili (nörolojik), hormonlara ilişkin (endokrinolojik) -özel bazı- tesirlerin veya özgül bazı metabolitlerin ancak belirli tür (species), hatta alt türler (strain) tarafından gerçekleştirilebileceği kabul edilmektedir. Önceden de söylediğim gibi, şimdilik bu konudaki bilgilerimiz hayli sınırlı. 
  • Bu ikisi arasında vitamin sentezi, safra tuzlarına tesir, enzim aktivitesinin değiştirilmesi, kanser yapıcıların (“karsinojenlerin”) zararsızlaştırılması gibi bir ara katman olduğu düşünülmektedir. 
 Probiyotiklerin bazı çekirdek faydaları vardır ama bazı faydalar türe özgüdür***
 
Kesin olan bir şey varsa, sürekli vurguladığım gibi, mikrop çeşitliliği ne kadar fazlaysa, konağın sağlıklı olma ihtimalinin o ölçüde artmasıdır. Bu beklenen bir sonuçtur. Çünkü daha büyük çeşitlilik, daha fazla gen (“metagenom”) yani daha fazla yetenek seti demektir. Ayrıca çeşitlilik daha fazla sinerji olasılığı ve -farklı mikroplar arası- daha yüksek “uyumlu denge” ihtimali demektir. 
 

Doğal mayalı içki ve gıdalardan probiyotik kültürlere

Güncel bilim, mikroplara -fazlasıyla hak ettikleri- itibarlarını teslim etti. Artık, mikropların çoğunun faydalı olduğu ve sağlığımıza ciddi katkılar sağlayabilecekleri konusunda tam bir fikir birliği var. Bu iyimserlik halka da yansıdı. Probiyotikler en popüler sağlık konularından biri haline geldi. 
 
***
 
Probiyotik kavramıyla yakın zamanlarda tanışmış olsak da, aslında onlar binlerce yıldır hayatımızın içindeydiler. Mayalama, kökü binlerce yıl geriye giden ve pek çok kültürde karşılaşılan kadim bir uygulamadır. Farklı toplumlar, günümüzden binlerce yıl önce, mayalı içkilerle tanışmış; bitkilerin sarhoş eden sıvılara -gizemli- dönüşümüne ilahî anlamlar yüklemişlerdi. Daha sonra mayalı içkileri, başka mayalı yiyecek ve içecekler izledi. Ekmek, peynir, yoğurt, tereyağı, turşu ve sirke yüzler ve binlerce yıldır üretilip tüketilenlerden bazısıdır. 
 
Bazı mikroplar, bağırsakta yaptıkları mayalama (fermantasyon) işini, vücut dışında gerçekleştirip “mayalı gıdalar” oluşturur ve doğal olarak da bu gıdalara “probiyotik” özelliği kazandırırlar. Mikropların gıdalarla buluşması, -müdahale olmaksızın- kendiliğinden gerçekleşebilir veya -maya şeklinde- gıdaya eklenmesi gerekir. İnsanlar gıdaya eklediklerinin mikrop olduğunu bilmeseler de, mayalamayı binlerce yıldır biliyorlardı. On hatta yüz yıllar boyu aynı mayayı kullanan ve bunu sır gibi saklayan gıda ve içki şirketleri vardır.
 
Belirli bir probiyotik besinin (söz gelimi yoğurdun) oluşumunda, illa aynı tür veya alttür mikropların kullanılma zarureti yoktur; farklı mikroplar kullanılabilir. Bu yüzden, (farklı mikroplarla mayalandıkları için) belirli bir mayalı besin (mesela yoğurt) farklı tat ve özelliklere sahip olabilir; doğal olarak probiyotik değeri de farklılık gösterebilir. 
 
Son yıllarda mayalama için, endüstrinin kültür ortamlarında geliştirdiği mikroplar kullanılmaya başlanmış ve giderek artmaktadır. 
Mayalı gıdaların pek çok faydası vardır 
Fermantasyonun gıdanın korunma ve dayanma süresini artırma, raf ömrünü uzatma imkânı yanında besindeki zararlı unsurları azaltma veya yok etme; gıdaların lezzetini, sindirilebilirliğini ve içeriğindeki vitamin ve faydalı bileşiklerin yoğunluğunu artırma gibi ek faydaları vardır. 
 
Başta yoğurt, kefir, kımız, ayran, peynir, çökelek, kurut, tereyağı gibi mayalı süt ürünleri olmak üzere; turşu, sirke, nar ekşisi, şalgam suyu, soya sosu, salamura zeytin, asma yaprağı, boza, tempeh, kimçi, spirulina, bitter çikolata, bira mayası, ekşi mayalı ekmek, tarhana, sucuk, pastırma, kokoreç, işkembe, şırdan, mumbar ile Kombu çayı, şıra, likör, şarap, saki ve bira gibi bazı içecekler; probiyotik nitelik taşıyan gıdalardır. 
Bazı probiyotik kaynakları 
Besinlerin -ekmekte veya işkembede olduğu gibi- pişirilmesi veya kokoreçte olduğu gibi tütsülenmesi veya -çoğu şarap ve birada, soya sosu, tempeh ve çikolatada olduğu gibi- işlenmesi yahut -pastörizasyon, süzme gibi işlemler ile içindeki canlı mikroplar ölebilir ve/veya inaktif hale geçebilir. Ama bu -o mikropların mayalanma sırasında oluşturduğu- - enzim, vitamin, mineral gibi- metabolitlerin tahribi anlamına gelmeyebilir; mayalanmadan beklenen faydayı sunmayı sürdürebilirler. 
 
***
 
Mikropların faydalı olma potansiyelleri ortaya konup, onlarca hastalığı önlediği ve tedavi ettiği, dahası psikolojimizi ve kararlarımızı etkiledikleri, davranışlarımıza yön verebildikleri saptanınca, son yıllarda “bağırsak mikroplarıyla daha mükemmel sağlık” trendi ortaya çıktı. 
 
Endüstri, bu trendi paraya tahvil etmekte gecikmedi. Canlı bağırsak mikropları, tek veya karışımlar halinde; ya kültür ortamlarında, ya da dondurulup kurutuldu. Sonra da kapsül ve şase halinde- -probiyotik olarak-piyasaya sunuldu. Her geçen gün piyasaya -çeşit ve miktar konusunda birbiriyle yarışan- -gıda, gıda takviyesi, ilaç şeklinde- yeni yeni ürünler sürülmeye devam ediyor.
 
Probiyotikler besin, gıda takviyesi veya ilaç şeklinde olabilir
Bu ürünlerin midenin güçlü asidine, ince bağırsakta safra ve sindirim enzimlerine, kalın bağırsağın asitli ortamına dayanıp kalın bağırsağa canlı ulaşabildikleri; enfeksiyona yol açmadıkları, üretim ve depolama sırasında canlılıklarını koruyup etkinliklerini yitirmedikleri ve bir şeyler için faydalı oldukları var sayılıyor.
 

Probiyotiklerin hastalıkları önleme ve tedavide kullanılması

Bağırsak mikropları ve probiyotiklerin pek çok olumlu tesire sahip olduğuna ilişkin bilgiler arttıkça, sağlık için kullanımı da giderek arttı. Probiyotiklerle önleme ve tedavi çabasına konu olan hastalıkların uzun bir listesi var ve liste büyümeye devam ediyor. 
 
Probiyotik konusunda yayımlanan bilimsel makalelerin sayısı -an itibariyle- 20 bini aştı. Ama probiyotik uygulanan popülasyonlar, uygulanan mikrop türleri, birlikte prebiyotik kullanıp kullanmama, dozlar, süreler, uygulama yolu gibi farklı parametreler hayli heterojen olduğundan, biriken verilerden uzlaşılabilir kararlar çıkarmak güç görünüyor. Deyim yerindeyse mevcut uygulamalar el yordamıyla yapılıyor gibidir.
 
Ama ilk ortaya çıkan verilerden ihtiyatla yaklaşmak gerekse de, bazı sorunlarda probiyotik desteği işe yarar gibi görünmektedir. 
 
Listenin başında farklı sebeplere bağlı ishaller vardır. Hem önleyici, hem de tedavi edici olarak probiyotiklerin ishalin süresini ve dışkı sayısını azalttığı konusundaki kanıtlar güçlüdür. Özellikle de bebek ve çocukların kısa süreli (akut) ishallerinin süresinin azaltılmasında, çocuk ve erişkinlerin antibiyotiklere bağlı ishallerinin önlenmesinde, çocuk ve erişkinlerin Klostridyum difisil denen mikrobun neden olduğu ishallerinin önlenmesinde faydalı oldukları konusunda fikir birliği var gibidir. Gıda zehirlenmeleri, rotavirüs ve HİV virüslerinin neden olduğu ishaller, gezginci ishali, ışın tedavisiyle gelişen ishalde de faydalı olabileceği bildirilmiştir. 
 
Bağırsak mikroplarının bazı bağırsak sorunlarında faydalı olması sürpriz değildir. Zamanından önce doğan (prematüre) bebeklerde görülen ölümcül nekrotizan enterokolit riskini, anne sütündeki insan sütü oligosakkaritler ile Bifidobacterium infantis ikilisinin- azalttığı genel kabul görmektedir. İltihaplı (enflamatuar) bağırsak hastalığında, mikrop florasında anlamlı değişiklikler saptanmış ve bu hastalık grubundan kolitis ülserozada ve puşit nüksünü azaltmada faydalı olduğu bildirilmiştir. Sütteki laktozun parçalanamayıp ağrı, şişkinlik ve ishale neden olduğu laktoz hassasiyeti (laktoz intoleransı) sorununda -özellikle probiyotikten zengin yoğurtlar- sıklıkla yarar sağlar. Toplumda sıkça görülen -ve hastaları hayli üzen- hassas (irritabl) bağırsak sendromunda şişkinlik ve gazı azaltabildiği, erişkin kabızlığını hafifletebildiği, bebeklerin ağlatan sancılarında (“kolik”) faydalı olduğu, kalın bağırsak kanser riskini azaltabileceği iddia edilmiştir. 
 
Bağışıklık sistemine tesirleri, probiyotiklerin alerjik hastalıklarda sınanmasına neden oldu. Ayrıca multipl skleroz, romatoit artrit, SLE gibi bağışıklık sisteminin kendi vücut yapılarına saldırısının katkısıyla oluşan “otoimmün” hastalıklarda bağırsak mikrop yapısında anlamlı değişiklikler saptandı. Ancak alerjik hastalıklarda kanıtlanmış fayda -şimdilik-, -annenin gebelik ve emzirme döneminde probiyotik kullanması halinde- bebek egzeması (“atopik dermatit”) ve besin alerjisinin önlenebildiğiyle sınırlıdır. Hijyende aşırılığın astım ve alerjik rinit gibi alerjik hastalıklarda payı kabul edilmekle birlikte, probiyotik tedavi bu hastalıklarda işe yarıyor gibi görünmemektedir.  Bazı tahıllardaki glüten adlı proteine hassasiyet ve alerjiyle karakterli Çölyak hastalığında probiyotik kullanımı -belirtilerde kısmî iyileşme bir yana bırakılırsa- anlamlı fayda sağlamamıştır.
 
Probiyotikler farklı mikrop kaynaklı hastalıklarda (enfeksiyonlarda) denenmiş ve bazılarında yararlı bulunmuştur. Yoğun bakım hastalarında solunum cihazıyla (ventilatör) ilişkili zatürre (pnömoni) riskini azaltma, bakteriyel vajinoziste antibiyotik etkinliğinin artışı, üst solunum yolu ve mide-bağırsak enfeksiyonlarının sıklığında azalma bunlar arasındadır. Ayrıca ağır hastalar ile bebek ve çocuklarda enfeksiyon riskini azaltabileceği, vajinal kandidiyazisi önleyebileceği, helikobakter pilori tedavisinin başarı şansını artırabileceği ileri sürülmüştür. 
 
Depresyon, anksiete gibi bazı psikolojik sorunlarda bağırsak mikroplarının da katkısı olabileceğine ve florada mikrop çeşit azlığının bebek ve çocuklarda kaygı, otizm, İBS gibi “nörogelişimsel”; ileri yaşlarda Parkinson, Alzheimer gibi “nörodejeneratif” hastalıkları teşvik ettiğine ilişkin yayınlara rağmen, probiyotiklerin bu hastalıklara iyi gelebileceğini gösteren yeterli veri yoktur. 
 
Hayli ilginç tartışmalardan biri de günümüzün en önemli sağlık sorunu olan metabolik hastalıklar ve kalp-damar sistemi hastalıklarıyla bağırsak mikropları arasındaki ilişkidir. Şişmanlarda mikrop çeşitliliğinin azaldığı, dağılım oranının bozulduğu ve genel olarak mikrop miktarının da düştüğü saptandı. Çok sayıda deney ve araştırma, farelerde vücut ağırlığıyla bağırsak bakterileri ilişkisini açıkça ortaya koydu. Bunlar arasında zayıf farelerden şişman farelere ve şişman farelerden zayıf farelere bağırsak mikropları nakledildiğinde, -aynı şekilde beslenmelerine rağmen-, vücut ağırlıklarının (nakledilen mikropların sahibininkiyle aynı yönde) değiştiğinin saptanması hayli dikkat çekicidir. Bu değişime insüline hassasiyet seviyesinde yani şeker hastalığına yatkınlıkta değişimin de eşlik ettiği görülmüştür. Hem fare, hem de insanlarda; zayıflatmaya yönelik mide bay pas operasyonunda, kilo kaybına, yalnız midedeki küçülmenin değil, bağırsak flora değişiminin de katkı sağladığı gösterildi ve operasyon geçiren farelerin mikropları, şişman farelere verildiğinde zayıfladıkları saptandı. Ancak ne yazık ki, insanlarda probiyotiklerle zayıflamaya ilişkin henüz sağlam bir veri yoktur. 
 
Bağırsak mikrop profilinde anlamlı değişikliklere ve anlamlı fare deneylerine rağmen, İnsülin direnci, şeker hastalığı, karaciğer yağlanması, kan yağı bozuklukları gibi metabolik sorunlarda ve bu sorunların yol açtığı kalp ve damar hastalıklarında probiyotiklerin işe yaradığı iddiaları şu anda yeterince güçlü kanıtlara sahip değildir. 
Probiyotiklerin pek çok sağlık sorununda faydalı olduğu ileri sürülmüştür 
Saydıklarımız dışında, probiyotiklerin diş çürükleri ve diş eti hastalıklarında, böbrekte okzalat taşlarını azaltmada, kronik karaciğer hastalığı ve karaciğer yetersizliğinin beyne yansımasında (hepatik ansefalopati) faydalı olduğunu bildiren yayınlar vardır.
 

Bok yemenin tıpçası: Dışkı nakli

Bağırsak mikroplarının tıpta kullanım yollarından biri de dışkı naklidir (fekal transplantasyon). Bir tür “bok yeme (koprofaji)” uygulamasının, kulağa hiç te hoş gelmediğinin ve bahsinin geçmesinin bile sevimsizliğinin farkındayım. 
 
***
 
Oysa bize sevimsiz gelen koprofaji, doğada pek çok tür için, yaşantılarının olağan bir unsurudur. Çoğu hayvanın, -doğada en bol bulunan besin kaynağı olan- bitkileri sindirmede zorlandığını ve bu zorluğu mikropların yardımıyla aştıklarını konuşmuştuk. 
 
Tavşanlar bu zorluğu geceleri çıkardıkları katranımsı dışkılarını (“cecotropes”) anüsten yalayıp ikinci kez işlemden geçirerek aşar. Çünkü bitkileri sindirecek mikroplar kalın bağırsağın başındaki kesededirler (çekum). Bu sindirilmiş besinlerin emilimi ince bağırsakta gerçekleştiğinden ya bağırsakta geri gitmeli, ya da dışkı yutulmalıdır. Tavşanlar ikinci yolu seçmişlerdir. 
 
Fil, panda, koala ve su aygırı yavruları da -sindirim için gerekli bakterileri sağlayabilmek amacıyla- -sütten katı gıdaya geçeceklerinde- anneleri veya diğer hayvanların dışkısını yer. Benzer şekilde çoğu kemirgen (fare, sıçan, hamster, Gine domuzu, çinçilya, ve çıplak köstebek faresi), bağırsak bakterilerince üretilen B ve K vitamini ihtiyaçları için; bazı primatlar (şempanze, goril…) tohumları sindirebilmek için kendi dışkılarını yer. Köpekler de sıklıkla dışkı yer ama sebebin ne olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. Termitler de selülozu sindirebilen “protistleri” birbirlerinin dışkısını yiyerek sağlar. Bazı sinek türleri ve bok böcekleri, otçul hayvanların dışkılarındaki sindirilmemiş unsurların ziyan olmasını önler. 
 
***
 
Bazı hastalıklara eşlik eden dışkı yeme insanlar için “patolojik” ilan edilmiştir. Ama geleneksel Kore tıbbında pirinç şarabı, 6 yaş çocuk dışkısı ve su karışımından elde edilen -fermante- dışkı şarabı (Ttongsul) pek çok hastalık için yakın zamanlara kadar kullanılmıştır. Keza Bedevilerin dizanteri hastalığı tedavisi için deve dışkısı kullandıkları bildirilmiştir. 
 
Neyse ki, dışkı nakli için dışkı yemek gerekmemektedir. Birinin dışkısı -daha doğrusu- dışkıdaki mikropları bir başkasına -bir sindirim tüpü, lavman, kolonoskopi veya kapsül yutturma yoluyla- nakledilmektedir. 
 
Bu uygulamanın alternatif tıbba mesafeli pek çok geleneksel (konvansiyonel) merkez tarafından da gerçekleştirilmekte olduğunu belirtmeliyim. Daha sağlıklı dışkı nakilleri için “dışkı bankaları” kurulmuştur. En “uygun” mikrop örüntüsünün ne olduğu bilinmediğinden, şimdilik daha çok sağlıklı görünen bireylerin dışkılarının yeğlendiğini not etmeliyim. 
 
Şu anda bu tedavi yönteminin en gözde hedefi %90 dolayında başarı oranıyla ilaçlardan çok daha tesirli olduğu belirlenen Klostridyum difisil enfeksiyonlarıdır.  Şimdi iltihaplı bağırsak hastalığı, hassas bağırsak sendromu, obezite başta olmak üzere yeni hedefler üstünde çalışmalar sürmektedir.

 

Probiyotik kullanmak tümüyle risksiz değildir

Endüstri tarafından üretilip piyasaya sürülen probiyotiklerin ve geleneksel tıp klinikleri tarafından nakil için hazırlanan dışkıların genelde güvenilir oldukları söylenebilir. Ama tümüyle sorunsuz oldukları söylenemez. Bizim “faydalı” olarak nitelendirdiğimiz mikropların, bize “iyilik” yapmak gibi bir amaçlarının olmadığını, iyiliklerinin onların çıkarlarının bizim çıkarlarımızla örtüşmesinden kaynaklandığını unutmamak gerekir. Taraflar arasındaki denge bozulduğunda, onlar da zarar verebilir. 
 
Bağışıklık sisteminin ciddi zaafa uğradığı hastalarda, ağır kanserli, çoklu organ yetmezlikli veya ciddi beslenme bozukluğundaki gibi düşkün hastalarda veya zamanından önce doğan bebeklerde, bağırsak bariyerini aşıp vücuda sızabilir ve -bakteriyemi, sepsis, enfektif endokardit, bağırsak nekrozu gibi- ölümcül sorunlara neden olabilirler. 
 
 
| yukarı |
 Kapat   X  dr. pozitif'e kaydolun- gökkuşağı

dr. pozitif'e ücretsiz kaydolun. Daha sağlıklı, daha ince, daha genç, daha mutlu olma yolunda gelişmeleri, yenilikleri size haber verelim.



Veya aşağıdaki formu doldurup Kaydet düğmesine basın
Adınız:
Soyadınız:
E-Postanız:
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
stres
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
___________________________
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder