dr. pozitif
daha sağlıklı • daha ince
daha genç • daha mutlu
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
haberler
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
haberler
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
___________________________
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder
Sanayi devriminin perişan çocuklarının umudu: Güneş ve Balık yağı
Dr Ömer Dönderici
12.02.2015

İnsanlık yüzyıllarca, kemik ağrılarından mustarip, eğri bacaklı, zayıf kemikli, halsiz ve gelişmesi geri kalmış “perişan” çocuklara tanıklık etti. Böylesi kız çocukları, üreme çağına geldiklerinde,  leğen kemiğindeki sorunlar yüzünden, doğururken ciddi sıkıntılar yaşıyorlardı. İlk kez, 19 yüzyıl kadar önce Romalı hekim Soranos, bunların kötü koşullarda yaşayan annelerin çocukları olduğunu ileri sürmüştü. 1645’te Hollandanın Leyden’inde, Daniel Whister doktora tezini bu çocuklara hasretti. O günlerde “rikıts (rickets)” diye bilinen hastalığın adının Latince omurgadan ilhamla “raşitis” olmasını teklif etti. (Ülkemizde hastalık “raşitizm” olarak bilinir. Batı tıbbı rickets’ı kullanmaya devam etmektedir.) 1650’de İngiltere Cambridge’li Dr Francis Glisson, sorunun hava koşulları ve yoksullukla ilişkili olduğu kanaatindeydi.

Endüstrileşmeyle hava kirliliğinin arttığı, köylülerin fabrikalara tıkılıp –güneş yüzü görmeden- zor koşullarda çalıştırıldığı “gri” kuzey kentlerinde bu çocukların sayısında patlama yaşandı. Öyle ki, oranları Kuzey Avrupa’da %90’lara, Boston, New York gibi bazı Amerika şehirlerinde %80’lere ulaştı.

Raşitik çocuklar1822’de Sniadecki, Varşova’da raşitik çocuklar bolken köylerde o kadar sık olmadığını gözlemleyip bunun güneşle ilgili olabileceğini düşündü. 1890’da İngiliz Dr Palm, Londra ve Glasgow’da bolca rastlanan hastalığın Hindistan’da görülmediğini fark etti. O da Sniadecki gibi bunun güneşle ilgili olabileceğini düşünüp, hastalığın önlenmesi ve tedavisi için “güneş banyosu” salık verdi. Ancak o günün tıp çevreleri, bunları pek akla yatkın bulmayıp yüz vermedi.

1916’da Steenbock, keçilerde yazın kalsiyum dengesinin iyileşip kışın kötüleştiğini saptadı ve bunun güneş ışığı ile kalsiyum dengesi arasındaki bağa işaret ettiğini düşündü. Ardından fareleri, kafeslerini, yiyeceklerini morötesi ışınlar (ultraviyole) ile ışınlama deneylerine başladı. Fare ve yiyeceklerini ışınlamanın hastalığı iyileştirdiğini gördü. 1919’da Huldshinsky, raşitik çocukların cıva buharlı lambalarla bu hastalıktan kurtulduğunu gösterdi ve ultraviyole lambalarının geliştirilmesine öncülük etti. Artık eczanelerde ultraviyole lambaları satılmaya başlandı. 1921’de New York Kent hastanesi doktorları Hess ve Unger, hastane çatısında güneşlendirdikleri çocukların hastalıktan kurtulduğunu gördü. Bütün bu çalışmalar, güneş ışığı ve ultraviyolenin, bu bahtsız çocukları tedavi edebileceğini ortaya koydu.

***

Rickets veya raşitiizmli çocukları kurtuluşa götüren tek yol “ışık” değildi. 1800’lü yılların sonu, 1900’lü yılların başı eskiden beri bilinen bazı hastalıkların diyetle ilişkilerinin iyiden iyiye fark edildiği yıllardır.

  • 1880-90’larda Eikjman, beriberinin kabuklu pirinç yemekle geçtiğini fark etti Ama bunu pirinçteki toksinlerin, kabuktaki bir maddeyle etkisizleştirilmesine bağladı.
  • 1907’de Holst ve Frolich, aslında ilk kez 1601’de Sir James Lancaster tarafından saptanan, gemi tayfalarının diyetine turunçgil eklendiğinde skorbüt belirtilerinin önlenmesi ve/veya iyileşmesini, yeniden gündeme taşıdı.
  • Ama önemli dönüm noktalarından biri, Alman kimyacı von Liebig’in 19. yüzyılda tanımladığı, -%12 protein, %10-30 yağ, %5 mineral ve%53-73 karbonhidrattan oluşan- ideal diyet tarifinin, hayvanların sağ kalmalarına yetmeyişi oldu. Bu tespit, sağ kalmak için sayılanlar dışında başka şeylere ihtiyaç olduğunu düşündürdü.
  • İlk kez 1911’de Funk, ihtiyaç duyulan şeyin gıdalardaki “vital amin” olabileceğini ileri sürdü.
  • 1913’te McCollum ve Davis, beyaz farelerde, tereyağı ve morina balığı karaciğeri yağındaki bir maddenin, gözdeki lekelenmelere (kseroftalmi) iyi geldiğini ve bedensel büyümeyi desteklediğini saptadı.
  • 1916’da yine McCollum ve yaklaşık aynı tarihlerde Osbourne ve Mendel, beriberiye benzeyen nörolojik bir hastalığın, suda çözünen bir faktörce önlenebileceğini buldular. McCollum, bunun Funk’un “vitamin” ‘i olabileceğini düşündü. Böylece yağda çözünen vitamin “A vitamini”, suda çözünen vitamin “B vitamini” olarak kabul edildi.
  • 1920’de suda çözünen ve skorbütü önleyen bir başka faktör (C vitamini) belirlendi.

 ***

Artık sırada D vitamini vardı. Doğrusu, uzun zamandır İngiltere sahil bölgeleri ve İskandinavya’da raşitik çocuklara bir halk hekimliği uygulaması olarak balık yağı verilmekteydi. 1889’da Bland-Sutton, Londra Hayvanat Bahçesinde insanlardakine benzer raşitizm belirtileri gösteren aslan yavrularının, diyetlerine balık yağı eklendiğinde düzeldiklerini görmüş ve hastalığın diyet yağında eksiklikle ilişkili olduğunu düşünmüştü. Ama asıl büyük gelişme, İngiltere ve İskoçya’da çok yaygın olan raşitizmin, diyetle ilgili olabileceğini düşünen Sir Edward Mellanby tarafından gerçekleştirildi. Köpek yavrularında çeşitli diyetlerin etkisini deneyen doktor, -güneşin rolünün şuurunda olmaksızın, özellikle tasarlamadan- güneşsiz, kapalı bir ortamda tutulan yavruları, yalnız yulaf lapasıyla beslediğinde raşitizm geliştiğini gördü ve bunu yağsız diyete yordu. Ardından da balık yağı, tereyağ ve yağlı sütle beslediğinde düzeldiklerini gösterdi. Faydanın yağda eriyen tek vitamin olarak bilinen A vitaminine bağlı olduğuna hükmetti. Yıl 1921 idi.

Ne var ki, bu saptamasından çok kısa bir süre sonra, 1922’de, Dr McCollum, balık yağı oksijenle köpürtülerek etkisizleştirildiğinde,  A vitamini eksikliğinde görülen gözde lekelenmelerin (kseroftalmi) düzelmediğini, ama raşitizme iyi gelmeye devam ettiğini saptadı. Böylece yağda eriyen A vitamini dışında, farklı bir vitamin olduğunu ilan etti. Vitamin alfabesinde sıra dördüncü vitaminin adlandırmasına gelmişti; buna da –A, B, C’den sonra- D vitamini dendi.

| yukarı |
 Kapat   X  dr. pozitif'e kaydolun- gökkuşağı

dr. pozitif'e ücretsiz kaydolun. Daha sağlıklı, daha ince, daha genç, daha mutlu olma yolunda gelişmeleri, yenilikleri size haber verelim.



Veya aşağıdaki formu doldurup Kaydet düğmesine basın
Adınız:
Soyadınız:
E-Postanız:
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
stres
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
___________________________
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder