Gerçekte D vitamini ihtiyacımız konusunda herkesin uzlaştığı bir miktar yok.
İhtiyacın en önemli belirleyicisi, D vitamininin kemik sağlığına yaptığı katkılardan elde edilen çıkarımlar olmuş. Yani raşitizm, kemik erimesi (osteoporoz), kemik kırıkları gibi olayların ne kadar vitamin alındığında azaldığına ilişkin gözlemlerden faydalanılmış.
İşin içine laboratuvar girince, sözünü ettiğimiz kötü ihtimallerin, D vitamininin hangi kan seviyelerinde daha çok, hangilerinde daha az gerçekleştiğine; bu seviyeleri tutturabilmek için ne kadar D vitamini almak gerektiğine bakılmış. D vitamini ihtiyacı arttıkça kanda parathormonun (PTH’ın) artışı çıpa gibi kullanılmış; kanda PTH düzeyinin artmamaya başladığı kan D vitamini seviyesi, ihtiyacın karşılandığının ölçüsü sayılmış.
Hali hazırda, iki büyük kuruluşun; Tıp Enstitüsü (Institute of Medicine: IOM) ve Endokrin Topluluğu (The Endocrine Society: ES)’nun tavsiyeleri yaygın kabul görmektedir. (Bakınız Tablo I).
Buna göre, IOM, 1-70 yaştakilerin, gebe ve emzirenler de dahil, diyetle ve/veya ilaç desteği şeklinde, günde 600, 70 yaş üstündekilerin 800 ünite (İÜ) D vitamini almalarını tavsiye etti. 65 yaş ve üstü için Amerika Yaşlılık Sağlığı Topluluğu (American Geriatrics Society: AGS) en az 1000, Ulusal Kemik Erimesi Vakfı (National Osteoporosis Foundation: NOF) ise 800-1000 İÜ D vitamini alınması tavsiyesinde bulundu.
D vitamini ihtiyacı, daha çok kemik sağlığı verileriyle şekillenmiştir.
IOM, 1-70 yaşındakilerin - gebe ve emzirenler de dâhil- ağızdan (gıda veya takviye şeklinde) günde 600, 70 yaşın üstündekilerin 800 ünite D vitamini almalarını tavsiye etti.
IOM’un bebekler hanesini boş bırakma nedeni, bebek formül ve mamalarının D vitamini ile zenginleştirilmiş olmasıdır. Bunlardan günde bir litre tüketen biri, yaklaşık 400 İÜ olan ihtiyacı karşılayabilir. Aksi halde, -anne sütüyle beslenen veya bir litre kadar almayanlarda- takviye edilmesi gerekecektir.
Son yıllarda, fazla kilolu toplu ve şişmanların çok daha fazla D vitaminine ihtiyacı olduğuna ilişkin görüşler artmıştır. Ama kimi kuruluşlar, bunu “tavsiye” haline getirmek için henüz yeterince kanıt olmadığını ileri sürüyorlar. Bunu daha sonra tekrar tartışacağız.