Doğal yollardan karşılama önerileri saklı kalmak üzere, sıklıkla, D vitamini eksikliğinin çözümünde D vitamin desteği (takviyesi, ikamesi, “supplement”) gerekmektedir.
Böylesi bir ihtiyacın olup olmadığını anlamanın en objektif yolu, -bugün itibariyle- kanda D vitamini (25-hidroksivitamin D:25HVD) seviyesine bakmaktır. Yeter miktarın ne olduğu tartışmaları bitmemiş olmakla birlikte,
- 30 ng/mL (75 nmol/L)’nin üstündeyse muhtemelen, 40 ng/mL (100 nmol/L)’nin üstündeyse kesinlikle D vitamini için “doğru şeyler yapmışsınız, onları yapmayı sürdürün; ayrıca takviyeye ihtiyacınız yok!” denebilir.
- 30 ng/mL (75 nmol/L)’nin altındaysa kesinlikle, 40 ng/mL (100 nmol/L)’nin altındaysa muhtemelen, belki açığınız var; yani bugüne kadar yaptıklarınızla bu ihtiyacı karşılayamamışsınız, takviyeye ihtiyacınız var demektir.
Bu son durumda iki ayrı tedavi safhasından söz edebiliriz: İlki, mevcut açığın kapatılması, ikincisi, -yeniden eksikliğin yaşanmaması için- ya doğal yollara, -önceki yaşam tarzından farklı olarak- daha fazla ağırlık vermek ve/veya düzeltilen seviyeyi sürdürecek şekilde yani idame için D vitamini takviyesi alınmasıdır.
***
Bunu nasıl yapabileceğimizi konuşmadan önce, yağda eriyen bir vitamin olduğundan, yağ dokuda birikebileceğini ve D vitamin fazlalığının zehir etkisi yapabileceğini yani toksik olabileceğini, fazla D vitamini takviyesinin bu tür bir risk taşıdığını yeniden hatırlayalım. Ancak iyi haber, D vitamininin zehir etkisi gösterebilmesi için gereken dozun yüksekliğidir.
Tablodan da görebileceğimiz gibi, Tıp Enstitüsü’ne göre günde 4.000, Endokrin Topluluğu’na göre günde 10.000 İÜ’ye kadar D vitamini zehirlenmeye neden olmamaktadır (Bakınız Tablo). Bir çalışmada, günde 10.000 İÜ D vitamini 5 ay sonunda zehir etkisi göstermemiştir. Hatta bir başka çalışmada, zehirlenmenin ancak günde 20.000 İÜ ve üstü dozlarla ortaya çıktığı belirtilmiştir.
Tablodan, günlük ihtiyacımızın yaşa, gebelik ve emzirmeye göre günde 400-2000 İÜ arasında önerildiği görülecektir. Son iki paragrafı yan yana getirdiğimizde, bir zehirlenme korkusu yaşamadan ve doğal yollardan bu ihtiyacımızı –hiç- karşılayamadığımız var sayımıyla, günlük ihtiyaç önerisini tümüyle takviye yoluyla karşılasak bile, bir zehirlenme riski yaşamayacağız demektir. Yeri gelmişken gebe ve emzirenlerin güvenle D vitamini kullanabileceklerini; önerilen dozlar için endişe etmelerine gerek olmadığını belirtelim.
***
Kanda D vitaminini (25HVD) 30-40 ng/mL veya 75-100 nmol/L seviyesinde tutmak; bunun için günde 600-800 İÜ D vitamini desteği almak uygunmuş gibi görünüyor.
Takviyelerin yeterliği konusunda yapılmış pek çok çalışma vardır. Bunlardan birinde 64 yaş üstü 225 hasta 4 gruba ayrıldı. 22 hafta süreyle ilaç benzeri (plasebo), 200-400-600 İÜ D vitamini takviyesi yapılanlarda D vitamini (25 HVD) düzeyi sırasıyla, 16.6, 21.3, 27.8 ve 29.5 ng/mL saptandı. Benzeri bir başka çalışmada 65-85 yaşlarında 49 kadına 12 hafta süreyle, 200-400-800 İÜ D vitamini takviyesi yapılanlarda D vitamini (25 HVD) düzeyi sırasıyla, -ng/mL cinsinden- 4.6 artışla 23.1’e, 5.8 artışla 24’e, 9.5 artışla 28.4’e yükseldi. İlaç benzeri (plasebo) verilenlerde ise 3.3 azalma oldu. 25 HVD için en az 30 ng/mL’nin yeter miktar kabul edildiği hatırlanırsa, günde en az 600-800 İÜ D vitamini takviyesinin uygun olacağı söylenebilir.
Güneşten pek az yararlanıldığı varsayımıyla, 1-70 yaş için günde 600 İÜ, 71 yaş ve üstü için günde 800 İÜ D vitamini ile –toplumun %97.5’unda- 50 nmol/L (20 ng/mL) D vitamin düzeyinin elde edilebileceği bildirildi. Bu yayında daha yüksek değerler elde etmek için çabalamanın fazla fayda elde etmek için gereksiz hatta bazı sorunlarda U şeklinde, hem düşük, hem yüksek düzeyler için risk söz konusu olabildiğinden sakıncalı olabileceği not edildi.
***
“Günlük D vitamini ihtiyacımız” bölümünde, tavsiyelerin daha çok kemik sağlığı temel alınarak yapıldığını söylemiştik. Kemik sağlığı dışındaki D vitamini yararları için, hem kemik sağlığındaki önerilerin (40 ng/mL veya 100 nmol/L’nin) üstünde kan D vitamini (25HDV) düzeylerine erişilmesi; hem de günlük önerilen dozların daha yukarılarda (1000 İÜ’nin üstünde) tutulması gerektiğini ileri süren yayınlar vardır. Ancak daha yüksek doz gereğini destekleyecek yeterince güçlü kanıt yoktur.