Yazımızın "Damar sertliği için neler yapabiliriz?" kısmında da gördüğümüz gibi, LDL dediğimiz kötü kolesterol en başta olmak üzere, kanımızdaki yağ değerleriyle ilgili bozukluklar, kalp ve damar hastalıkları için şüphesiz önemlidir.
-
LDL dediğimiz kötü kolesterolü yüksek olanlarda kalp ve damar hastalıklarının daha sık görüldüğü, pek çok çalışmayla ortaya konmuştur. Erken yaş kalp hastalığı olanlarda kan yağı sorunu %75-85 sıklıktayken aynı yaştaki kontrollerde bu oran %40-48’dir (7).
-
Elli iki ülkeyi kapsayan, 15.152 kalp krizi (akut miyokart enfarktüsü) hastası ve 14.820 kontrolü içeren çalışmada, ilk krizini geçiren hastaların %49’unda kan yağları değerlerinin sorunlu olduğu bildirilmiştir (8).
Statin dediğimiz LDL kolesterol seviyesini azaltan ilaçların kalp ve damar hastalıklarını azalttığı konusunda da büyük ölçüde uzlaşı vardır.
-
Bunlardan 21 çalışmada, 129.526 kişiyi kapsayan değerlendirmede, ortalama 4.8 yıllık takip süresinde, her 1.0 mmol/L’lik LDL kolesterol azalmasının; büyük damar hastalıklarında %22, tüm nedenli ölümlerde %10 azalmayla sonuçlandığı saptandı (9).
Kan yağlarıyla kalp ve damar hastalıkları arasındaki sıkı ilişki, ister istemez, dikkatlerin beslenmeye yönelmesine yol açtı. Besinlerle alınan yağın azaltılması ve kolesterolü daha çok yükselttiği düşünülen yağların ve gıdaların azaltılması gündeme geldi.
-
“Nurses' Health Study” çalışmasında, bilinen her hangi bir sağlık sorunu olmayan 30-55 yaş arası, 84.136 kadının her 4 yılda bir değerlendirmeyle yapılan 26 yıllık takibinde, 2.210 ölümcül olmayan kalp krizi ve 952 koroner kalp hastalığına bağlı ölüm saptandı. Bunların takipleri sırasında toplanan verilere dayanılarak, -yaş ve sigara ile birlikte,- kırmızı et tüketimi, işlenmiş et ve yağlı süt tüketimi fazlalığının kalp krizi ve ölümle anlamlı ilişkisinin olduğu belirlendi. Günde iki veya daha fazla porsiyon kırmızı et tüketenlerde koroner kalp hastalığı riski, günde yarım porsiyondan az tüketenlere göre %29 daha fazlaydı. Buna karşılık balık, kanatlı ve kabuklu kuruyemiş tüketiminin artışı, kalp krizi ve krizle ölüm riskini anlamlı ölçüde azaltmaktaydı (10).
-
Benzer şekilde, “Health Professionals Follow-up Study” çalışmasıyla, 37.698 erkeğin 22 yıllık takibinde, kırmızı et tüketimiyle koroner kalp hastalığı arasında doğrusal ilişki olduğu saptandı. Günlük her bir ek kırmızı et porsiyonu toplam ölümde %15-20 artışla sonuçlanmıştı (11).
-
“İleriye dönük, riskli grup incelemesi” güvenilir bir araştırma metodudur (İngilizcesi “prospective cohort study”). Bu metotta mümkün olduğunca kalabalık ve rastgele insanlardan oluşan gruplar yıllar boyunca izlenir. Böyle kalabalık gruplara dayanan birden fazla inceleme meta analizlerle bir araya getirildiğinde incelenen denek sayısı yüksek rakamlara ulaşabilmekte, dolayısıyla sonuçların güvenirliği artmaktadır. Hastalığın ortaya çıkıp çıkmadığının takip edildiği 17 (prospektif kohort) incelemesiyle hastalarla hastalığı olmayan kontrollerin kıyaslandığı 3 çalışmada, 1.218.380 kişinin incelenmesi sağlanmıştır. Bu yüksek sayıdaki denek üzerinde işlenmemiş, işlenmiş ve toplam- kırmızı et tüketimi ile koroner kalp hastalığı, inme ve şeker hastalığı arasındaki ilişki değerlendirildi(12).Sonuçlar şöyle: (Aşağıdaki sonuçlarda parantez içindeki bilgileri okumadan bu yazıya devam edebilir, bir sonraki bölüme atlayabilirsiniz.)
Merak edenler için istatistik bilimine ait bu sözleri açıklayalım: RR, “relative risk”in, yani görece riskin kısaltılmışıdır. Mesela ilk örnekte günde 50 g işlenmiş et tüketenlerde risk %42 arttığına göre RR 1,42, yani %42’nin ondalık ifadesinden ibarettir. RR’den sonra gelen %95 GA 1,07-1,89 ifadesi, %95 ihtimalle gerçek değerin 1,07 ilâ 1,89 arasında olduğunu bildirmektedir. GA, “Güvenlik Aralığı”nın kısaltılmışıdır. Bazı sonuçlar için p değerleri de verilmiştir. p değeri, kabaca, bu sonucun tesadüfen elde edilmiş olma ihtimalidir. Yine ilk örnekte p’nin 0,04 olduğunu görüyoruz. Demek ki günde 50 gram işlenmiş etin koroner kalp hastalığı riskini %42 arttırmasının, bizim deneyimize ait tesadüfî bir sonuç olması ihtimali %4’ten azdır.
Deneye dayanan bilimde sonuçlar “şu şöyledir, bu böyle değildir” diye verilmiyor. Bunun böyle olması yüzde şu kadar ihtimalle doğrudur, bu söylediğimizin tesadüf olma ihtimali yüzde şu kadardır diye sunulmaktadır.