Uzun zamandır, konuyla ilgili bir hekim olarak “Karatay diyeti” hakkında ne düşündüğüm soruluyordu. Sanırım artık duymayan yok: Dr. Canan Efendigil Karatay Hanımefendi, kabaca, “tereyağı, kırmızı et gibi gıdaların zararsız olduğunu, asıl büyük zararın un ve şekerden kaynaklandığını; kolesterolün vücudun iyiliği için yükseldiğini, savaşılmaması gerektiğini” savunageldi. Bu konuda yalnız değildi. Canan Hanım kadar ünlenmese de, Canan Hanım’ın öğrencisi olduğunu söyleyen Dr. Ahmet Aydın da, “7’den 70’e taş devri diyeti” adlı eseriyle, “bol hayvansal yağ ve sakatat, bol süt ve mayalı meşrubat tüketen atalarımızın sağlam kaldığını ama fazlaca beyaz ekmek, rafine şeker ve işlenmiş gıda tüketen bizimse hastalıklardan kurtulamadığımızı” savunmaktaydı.
İtiraf etmek gerekir ki, bu iddialar Türk halkına çok sevimli geldi; hayli taraftar buldu. Nasıl bulmasın ki, saygın tıp hocalarından, tereyağında sucuklu yumurtayı, işkembe ve kelle-paçayı, kebapları, kaymağı gönül rahatlığıyla yemenin fetvası alınmıştı. Halkımız bu fikirlere karşı duran asık suratlı hocaları pek sevmedi. Pek çok kişi, büyük bir cesaretle, kolesterol düşürücü ilaç kullanmayı bıraktı.
Ne düşündüğümü soranlara, geleneksel tıbba daha yakın duran pek çok hekim gibi, ben de “un ve şekerin sağlığa olumsuz etkilerini kabul etmekle birlikte; tereyağı, kırmızı et ve sakatatın zararsız, kolesterolün de savaşılmaması gereken bir bulgu olduğu düşüncelerini paylaşmadığımı” söyleyegeldim. Temel hareket noktam da güncel tıbbın kabulleriydi.
Ancak bu yıl Mart ayında yayımlanan ve “doymuş yağların kalp hastalığında zararlı olduğuyla ilgili yeterli kanıt olmadığını” bildiren kapsamlı bir değerlendirme (1), bende “yoksa Canan Hanım haklı mı?” kuşkusu yarattı ve konuyu biraz daha dikkatli araştırmaya karar verdim.