Alkali diyet, aslında çok uzun yıllardan beri tıbbın gündeminde. Ama tıbla ilgili olmayanların tanıdığı halinden hayli farklı: “Taş devrindeki atalarımızdan farklı olarak, daha çok tahıl ve daha çok et ve süt tüketmeye başlayışımız vücudun asit yükünü artırdı. Vücut bu asit yüküyle baş edebilmek için, kemiğin mineral depolarını kullanıyor; bu da kemik erimesi ve böbrek taşı oluşumuna katkıda bulunuyor olabilir.”
ABD’de bazı alternatif tıpçılar, alkali diyeti bu dar kapsamından çıkarıp, asidin tüm sağlık sorunlarımızın kaynağı olduğunu; alkali beslenerek ve alkali sular yardımıyla bunların önlenebileceğini; çok daha sağlıklı olacağımızı, üstelik kolayca kilo verebileceğimizi iddia ettiler.
Ama böylesi büyük iddiaları, diyetin orijinal haliyle yada alkali sularla başarmanın mümkün olmayacağını gördüklerinden olsa gerek, diyet listelerinde gerçekler hilafına saptırmalar yaptılar; beslenme biliminin tavsiyelerine göre önerilerini uyarladılar. İyi ki de öyle yaptılar. Bu çarpıtılmış, uyarlanmış haliyle, -alkali su gibi saçmalıklar bir yana bırakılırsa- beslenme tavsiyeleri, bilime sadık her hangi bir diyetisyenin tavsiyelerinden çok farklı değil. Siz alkali diyet yaptığınızı düşünerek, daha fazla sebze ve meyve; daha az tahıl ve kırmızı et tüketmekle kesinlikle yarar görürsünüz. Elde ettiğiniz faydaların alkaliden kaynaklandığını düşünmenizin hiçbir sakıncası yok.
Ne var ki, beslenmeden kaynaklanabilecek asit yükünü vücut hızla ve sıkı bir biçimde önlemektedir. Şimdiki bilgilerimiz bunun rahatça başarıldığı yönündedir. Bunu başarırken belki bazı küçük bedeller ödeniyor olabilir. Ama güncel tıp verileri, bunun önemli sağlık sorunları yaratmadığı yönündedir. Alkali diyetin sağlığa büyük faydaları olduğunu; şeker, kalp hastalığı, kanser gibi önemli hastalıkları önlediğini, zayıflamayı sağladığı veya kolaylaştırdığını gösteren her hangi bir tıbbî kanıt ta yoktur.
Bu nedenle, bana göre önerilen beslenme tavsiyelerine uymanızın faydası olabilir. Ama alkali sularla sağlık mucizeleri bekleme yanlışına düşmeyin, derim!