Fazla kilolu birinin, normal kiloya gelmese dahi, her verdiği kilo, sağlığa olumlu yansıyacaktır. Ama her kilo kaybının aynı ölçüde sağlıklı olduğu söylenemez.
- Düşük karbonhidrat diyetlerinde, beyin gibi temelde yakıt olarak şeker kullanan yapıların şeker üretmek için kasları kullandığını; ayrıca insülin düşüklüğü nedeniyle kas üretiminin bozulduğunu konuşmuştuk. Yüksek kaliteli proteinin yeterince alınması bile, -özellikle diyetin başlarında- kas erimesini tümüyle önleyemez! Kas kaybı bizatihi olumsuz olduğu gibi, metabolizmayı yavaşlatarak kilo kaybını da yavaşlatır.
- Çok düşük karbonhidrat ve çok düşük kalorili diyetlerde olduğunu gördüğümüz, su ve elektrolit kaybı, bırakın sağlıklısını, zayıflama olarak bile nitelenemez. Bu diyetler sırasında ortaya çıkan ketoz, kısa dönem için genelde çok büyük sıkıntı yaratmaz. Ama nadir de olsa –araya alkol, gebelik, aşırı sıvı kaybı gibi kolaylaştırıcı başka faktörlerin de girmesiyle- “ketoasidoz” denilen daha ciddi bir tabloya dönüşebilir. Ketozun uzun dönem etkileri konusunda ise yeterli bilgi birikimi yoktur. Böbrekten atılmasını azaltarak ürik asit artışıyla gut hastalığını kışkırtabildiği ve gebelikte yavrunun gelişimini bozabileceği iddia edilmiştir. Ancak uzun dönemde, şeker yerine ketonun kullanılmaya başlaması, yakıt olarak yağın payının artması ve böbreklerden keton kaybının azalmasıyla, hem kas erimesi yavaşlar, hem de keton oluşumu görece azalır.
- Hangi yakıt azaltılırsa azaltılsın, çok düşük kalorili diyetler; halsizlik ve yorgunluk, ani kalkışta tansiyon düşüklüğü ve baş dönmesi, baş ağrısı, ağız kuruluğu, soğuğa tahammülsüzlük, ciltte incelme ve kuruluk, saç dökülmesi, kabızlık, safra kesesi taşı gibi olumsuzluklar sergileyebilir.
- Proteinin günde tavsiye edilen miktarın yani yaklaşık olarak kilo başına 1 gramın üstünde alınması, bazı riskler taşır. Bunlardan biri, proteinden zengin ürünlerin genelde, damar sertliğini kolaylaştıran doymuş yağlardan zengin olması, bu nedenle kalp ve damar hastalığı riskini artırmasıdır. Proteinler, ayrıca oluşturdukları asit yükü nedeniyle, idrarla kalsiyum atılmasını artırır; bu yüzden böbrek taşı oluşumunu kolaylaştırır ve kemik erimesini yani osteoporozu kışkırtabilir. Fazla protein alımının böbrek işlevlerine olumsuz etkisi olduğunu ileri sürenler varsa da, çoğu çalışma –bazı böbrek hastaları dışında, sağlıklılar için- bunu doğrulamamıştır.
***
Beslenme biliminin en önemsediği şeylerden biri “dengeli” beslenmedir. Bundan maksat, vücudun sağlıklı işleyişi için ihtiyaç duyulanların tümünün ihtiyaç kadar alınmasıdır. Bazı yakıtların ihtiyaçtan fazla alınmasıyla şişmanlamak ne kadar zararlıysa, vücudun gereksindiği bazı besin unsurlarının yeterince alınmaması da aynı ölçüde –belki de daha fazla- zararlıdır.
Metropol örneğiyle anlattığım, vücuttaki farklı besin unsurlarının, özellikle yakıt niteliğindeki enerji vericilerin birbirlerine dönüştürülebilme potansiyeli bir gerçektir. Ama bu dönüşüm için de
vücutta üretilemeyen bazı besin unsurlarının dışarıdan alınarak bu metropole sokulması gerekir. Kaldı ki, vücutta üretilemeyen ve dönüştürülemeyen, mutlaka dışarıdan alınması gereken, “esansiyel” dediğimiz pek çok besin unsuru vardır.
Vücudun ihtiyaç duyduğu çeşitli besin unsurlarını göz ardı ederek yalnızca kalori hesaplarına dayanan diyetler sağlıksızdır.
Kısacası, beslenme yakıt yönetiminden ibaret değildir. Yalnızca kalori hesaplarına dayanarak yapılan planlama ve uygulamalar sağlıksızdır.